20 Kasım 2011 Pazar

Atatürk'ün Spora Verdiği Önem

                   Atatürk'ün Spora Verdiği Önem
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatının her anında verdiği kararlar ve yaptıkları günümüz Türkiye’sinde kılavuz olmuş, hayatının her kademesindeki çalışmaları Türk gençliğine ışık olmuştur. Bu vesileyle Atatürk’ün spor merakı çocukluğundan başlasa da, genç Türkiye’de spor çalışmalarına yön verdiği yadsınamaz. Atatürk’ün sporla ilgisi çocukluğunda arkadaşlarıyla sık sık güreşmesiyle başlar.
“Türk sosyal bünyesinde spor düzenlemekle vazifeli olanlar, Türk çocuklarının spor hayatını yüceltmeyi düşünürken sadece gösteriş için herhangi bir yarışmada kazanmak azmiyle spor yapamazlar. Esas olan bütün yaşamla Türkler için beden eğitimi ve terbiyesini sağlamaktır.”

Atatürkün Spora Verdiği Önem
Atatürk BJK'nın kurucularından Kılıç Ali Bey ile...

Atatürk’ün spora merakı çocukluk yıllarından başlamaktadır ama, spor konusundaki ilk icraatları da çok genç yaşlarda kendini göstermiştir. Örneğin 1915 yılında, “Osmanlı Genç Dernekleri Genel Müfettişliği”ne atanmasından kısa süre sonra hazırladığı raporu hükümete sunmuş ve bu raporda okullardaki jimnastik saatlerinin arttırılmasını teklif etmektedir.
Sporun vatanî bir amaç olduğu inancını, Çanakkale Savaşı sırasında yaşadığı bir olaydaki sözlerinden de çıkarabiliyoruz: Keşif görevine çıkan bir Türk askeri, yakaladığı İngiliz askerini gırtlağından tutup Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısına getirir. Atatürk, İngiliz askerine, memleketinden kalkıp buralara niçin geldiğini sorduğunda, “Spor için” cevabını alır. Mustafa Kemal Atatürk: “Bizim neferi nasıl buldun?” diye sorar. Esir asker, “Spor bilmiyor” diye cevaplar. Bunun üzerine Atatürk, “Bana ‘spor nedir?’ diye sorarlarsa vereceğim cevap şudur: Spor, vatan ve milletin yüksek menfaatlerine tecavüz edenleri gırtlağından yakalayıp memleket ve millet hadimlerinin huzuruna getirebilmek kabiyeti maddiyesi ve maneviyesidir” demiştir.
Atatürk’ün, sporu hobiden ziyade milli bir amaç olarak görmekte olduğunu sözlerinden de anlıyoruz:
“Açık ve kati söyleyeyim ki, sporda muvaffak olmak için her türlü muavenetten ziyade, bütün milletçe sporun mahiyeti ve kıymeti anlaşılmış olmak ve ona kalben muhabbet ve onu vatani vazife telakki eylemek lazımdır.”
Milli Mücadele’yi başlatma kararını gerçekleştirmeden önce Fenerbahçe Kulübü’nü 3 Mayıs 1918 günü ziyaret etti. Amacı, Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya sevk edilecek silahların, kulübün arkasındaki Kurbağlıdere vasıtasıyla kaçırılışını planlamaktı. Silahların kaçırılış yolunu izlemek için, kulüpten tekneyle ayrıldı. Daha sonra da Samsun’a gidip Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Sağlığında Fenerbahçe Spor Kulübü’ne olan özel ilgisinin temellerini bu günde aramak lazımdır.
Atatürk’ün emriyle 18 Temmuz 1920 günü, Muhafız Takımı kuruldu. Birliğin başındaki Mülazım İsmail Hakkı Bey’in spora olan büyük merakı, Atatürk’ün de bu konudaki olumlu görüşleriyle birleşince, Muhafız Alayı adını alan birlik, 1 Haziran 1923 günü Muhafızgücü adını almıştır.
Muhafızgücü, Atatürk zamanında, spor alanlarındaki büyük başarılarıyla dikkati çekmeye başlamış, futbol, atletizm, binicilik, bisiklet, polo gibi spor dallarında büyük başarılar göstermiş, pek çok şampiyonluklar kazanmıştır. Ayrıca bünyesinde birçok ünlü asker sporcu da yetiştirmiştir. Milli takımlarımıza kadar yükselen bu sporcular arasında, askerlik alanında da en yüksek rütbelere erişmiş bulunanlar mevcuttur.
Cumhuriyetin ilanından önce bile sporun geleceği üzerine hedefler koyan Atatürk, İsmet İnönü’ye verdiği destek ve duyduğu güvenle Lozan’dan başarıyla çıkmasını sağlamıştı. Türkiye’nin bir zaferi de Lozan’da uygulanan Olimpiyat ambargosunun kaldırılmasıydı.
Cumhuriyetin ilanından önceki günlerde hazırlanan hükümet programlarında Genç Türkiye’nin Atatürk’ünün spora verdiği önemi hükümet programından da anlamaktayız.
18 Ağustos 1923 tarihli hükümet programında bu konuda şu satırların yer aldığı dikkati çeker:
“…Maarifin terbiyevî vazifelerinden birincisi, çocukların terbiye ve talimi, ikincisi terbiye ve talibi, üçüncüsü milli güzidelerin yetiştirilmesi için lâzım gelen vasıtaların izhar ve teminidir. Çocukların terbiye ve talimi bittabil mektepler vasıtasıyla temin edilecek ve mekteplerin asrî tekemmulâta mazhar olabilmeleri için muallimlerin daha iyi yetiştirilmesine ve tatil zamanında açılacak derslerle tevsi-i malûmat etmelerine, binaların ıslahına, alat-ı dersiyenin ikmaline çalışılacaktır. Halkın talim ve terbiyesi için gece dersleri ve çırak mektepleri tahsis olunacak, halk lisanı ile halkın ihtiyacına muvafık millî güzidelerin yetiştirilmesi için istidat ve kabiliyeti tebarüz eden ve ailesinin kudret-i maliyesi müsaid olmayan gençler orta ve yüksek mekteplerde suret-i mahsusada himaye ve muavenete mazhar olacakları gibi ihtisas peyda etmeleri için Avrupa’daki irfan mekteplerine gönderileceklerdir. Muhtelif şuabat-ı ilmiye ferdin bedenî ve fikri kabiliyetleri gibi ahlâkî ve içtimaî kabiliyetleri de inkişaf ettirilecektir. Bu maksada vusul için bir Terbiye-i Bedeniyye Darülmualilmini açılacak, izcilik teşkilatına ehemmiyet-i mahsusa verilecek, programlar ile mektepler teşkilatı tedricen içtimai esasata tevcih olunacaktır…”
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı
Nitekim, hükümet programında bahsi geçen “Terbiye-i Bedeniyye Darülmualilmini” çok geçmeden kurulup “Gazi Terbiye Enstitüsü” adı altında Ankara’da hizmete girmişti. Atatürk, Türk sporunun ilk öğreticilerinin yetiştirilmesi konusunda da acele etmişti. Beden eğitimi öğretmeni yetiştirecek okul tesis edilmeden önce Çapa Muallim Mektebi’nde bir kurs açılmış ve bunun başına da Avrupa’da beden eğitimi öğrenimi yapmış bulunan Selim Sırrı Bey (Tarcan) getirilmişti. Bu arada bayan beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek üzere de İsveç’ten iki bayan öğretim üyesi getirtilmiş, bunlar da Çapa Muallim Mektebi’ndeki özel kurslarda görev alarak kız öğrencileri yetiştirmişlerdi.
“Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı”, Türk sporunun ilk resmi örgütü olarak faaliyete geçmişti. Bu örgütün durumu Bakanlar Kurulu’nun 16 Ocak 1924 tarihli toplantısında ele alındı. Ali Sami Bey (Yen) tarafından örgüt adına verilen dilekçe üzerinde görüşmelerde bulunan Atatürk başkanlığındaki Bakanlar Kurulu, 170 sayılı kararıyla Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nı “Türk gençliğinin terakki ve tealisine hadim ve kayd-ı menfaatten tamamen azade olduğu ve her memlekette İdman Cemiyetleri’nin bu surette telakki edilerek her türlü himayeye mazhar bulundukları cihetle” kaydı ile “menafii umumiyeye hadim cemiyet (kamu yararı dernek)” kabul edilmişti. Bu kararla Türkiye’de devlet ilk kez spora ve sporcuya yardım eli uzatmış oluyordu.
Böylece Başvekil İsmet Paşa’nın kısa bir süre önce Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Reisi Ali Sami Bey’e: “Hükümete güvenin, bütçeye spor için tahsisat konulacaktır.” şeklinde verdiği sözün ilk bölümü de yerine getirilmiş oluyordu.
Atletizm Federasyonu, 13 Nisan’da bu cemiyete dahil olarak faaliyete geçti ve ülkemizdeki ilk ciddi atletizm yarışmaları başladı. Bunu Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Kurtuluş ve Beyoğluspor’un yarışmalara getirdiği rekabet havası izledi. Türk atletizm tarihinde ilk Türkiye Birinciliği Yarışmaları, 5 Eylül 1924′de Eskişehir’de yapıldı.
Türk sporunun iki büyük örgütünün “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” ile “Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi”nin başında bulunan iki spor adamı İttifak Başkanı Ali Sami (Yen) ile Komite Genel Sekreteri ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Türkiye Temsilcisi Selim Sırrı (Tarcan) bir araya gelip Türkiye’nin 1924 Paris Olimpiyat Oyunları’na katılmasının gerektiğine karar verdikleri zaman Türkiye Cumhuriyeti henüz ilk aylarını yaşıyordu. Avrupa’nın en güçlü devletlerine karşı yaptığı savaştan yeni çıkmış muzaffer Türkiye’nin spor dünyasının bu en büyük gösterisine katılmasında yalnız sportif açıdan değil, politik bakımından da büyük yarar olacağı muhakkaktı.
İttifak ve Komite böylesine bir masrafı karşılayabilecek parasal güce sahip değildi. Bu konuda hükümetten yardım istenmesine karar verdiler. Genç Türkiye Cumhuriyeti de parasal yönden ciddi bir sıkıntı içindeydi. Böyle olmasına rağmen Atatürk’ün emir ve direktifleriyle Türk sporu için bu yardım yapıldı. Yine aynı tarihi (16 Ocak 1924) taşıyan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile, 1924 Olimpiyat Oyunları hazırlıkları için ve “şimdilik” kaydıyla 17 bin lira Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Merkez-i Umumisi emrine verildi ( o dönemde bir altının 10 lira olduğunu belirtmekte yarar var). Bu kararnamenin altında Bakanlar Kurulu üyeleriyle birlikte Cumhurbaşkanı olarak da Gazi Mustafa Kemal’in imzası bulunuyordu.
Böylece genç Türkiye Cumhuriyeti, 1924 Paris Olimpiyat Oyunları ile dünyanın bu en büyük spor organizasyonunda ilk kez temsil edilmiş oldu. Türk sporcuları atletizm, bisiklet, eskrim, futbol, güreş ve halter dallarında dünyanın en seçkin sporcularıyla yarışmak ve dünya sporunu yakından görüp tanımak imkan ve fırsatını buldular.
Berlin’de sporcularımız önemli bir varlık gösteremediler ama bu Atatürk’ün onların spor görgülerini arttırmak için bir fırsat olduğunu görmesine engel olmadı. Olimpiyata katılan sporcuların Avrupa’da dolaşıp görgülerini arttırma imkanı sağlandı. Yurda dönüşlerinde olimpiyat oyunlarında kazanmışlarcasına itibar gördüler. Olimpiyatlar Atatürk’ün gözünde çok önemliydi Berlin Olimpiyatları’nda Dünya Birinciliğini kazanan hafif sıklet güreşçimiz Yaşar’ın başarı haberinin yarattığı hava yanındakilerden Cevat Abbas’a göre, Atatürk için en coşkun sevinçli gecelerden biriydi.
1924 yılı bütçesine, Atatürk’ün talimatıyla spor için 50.000 TL ödenek konulmuştur. Yine 1924 yılında yayınlanan Köy Yasası’nda, köylerde “nişan alma, cirit, güreş” gibi köy oyunlarını özendirici hükümlere yer verilmiştir.
Türk gençlerinin eğitimleri için yurt dışına tahsile devlet tarafından gönderilmesine karar verildiğinde, beden eğitimi dalı da bunların arasında vardı.
Hipodromda at yarışı
Atatürk’ün Hipodroma gelerek at yarışlarını izlemesi ülkemizde yarışçılığın gelişmesine büyük katkılar sağladı. Ünlü İtalyan mimarı Viotti Violli tarafından yapılan modern “Ankara Hipodromu” da Atatürk’ün emir ve direktifleriyle inşa edilmişti.
Türkiye’de atçılığı ve yarışçılığı teşvik amacıyla kurulan “Yarış Islah Encümeni” de Atatürk’ün büyük desteğini görmüştü. Bu encümenin ricası üzerine adına bir “Gazi Koşusu” nun yapılmasına severek izin verdi (1926). Böylece Türk yarışçılık dünyasının en önemli klasik koşusu halini almış bulunan “Gazi Koşusu” 1927 yılından bu yana Türk yarışçılığına renk katmaya başladı.
Yarış dünyamızın en büyük klasiği olan Gazi Koşusu’nun armağanı, Atatürk’ün at üzerindeki gümüş heykelidir. Ünlü heykeltıraş Şadi Çalık’ın eseri olan bu heykel 1970 yılından beri “Gazi Koşusu” galiplerine verilmektedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzu aşağıya yazınız